Boğaziçi Üniversitesi’nden İstanbul Tasarım Bienali’ne özel projeler

En sarsıcı doğal afetlerin başında gelen depremin ardından İstanbul’da geçici ideal barınma alanları nerede ve nasıl inşa edilebilir? Deniz üzerinde yüzen bir ev felaketzedeler için ideal çözüm olabilir mi? Peki yüksek miktarda karbodioksiti oksijene çeviren; geleneksel tarıma kıyasla 13 kat hızlı büyüyen yapısıyla gelecekte temel besin kaynağımız olması beklenen mucize yosundan hamam tası üretmek mümkün mü? Tasarım, insan ve doğa ilişkisini sorgulayan sürprizli işlere ev sahipliği yapan İstanbul Tasarım Bienali’ndeki çalışmalarda Boğaziçi Üniversitesi’nin de imzası var…

Altı hafta boyunca İstanbul’da birçok projeye ve etkinliğe ev sahipliği yapacak olan 4. İstanbul Tasarım Bienali, ‘’Okullar Okulu’’ başlığıyla sanatseverlerin karşısında. Bienalin mekanlarından Arter’de yer alan ‘’Dünya Okulu’’nda Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Emre Otay, Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Ayfer Bartu Candan, Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Berat Haznedaroğlu’nun ve ilgili bölümlerden öğrencilerin katkılarıyla gerçekleştirilen çalışmalar bienal takipçileriyle buluşuyor.

İnsanlar ve gezegen arasındaki ilişkinin yeniden tanımlandığı günümüzde doğallık, felaket ve evrim gibi kavramların nasıl değişebileceğini sorgulayan Dünya Okulu, hayatta kalma ve göç gibi olgulara, doğal felaketlerin ardından yaşanan ani çevresel dönüşümlere ve bu felaketlerin yeni kimlik ve topluluk oluşumlarını nasıl tetiklediğine bakıyor.

Ders olarak başlayıp ‘’Suda Umut’’a dönüşen proje

‘’Dünya Okulu’’nda Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği öğretim üyesi Emre Otay, Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Ayfer Bartu Candan, MEF Üniversitesi Mimarlık Fakültesi hocaları Orak Göktaş ve Sevince Bayrak’ın birlikte yürüttükleri ve 17 mühendislik, 10 sosyoloji ve 17 mimarlık öğrencisinin katildigi bir ders baglaminda tasarlanan, deprem sonrası Haliç’te geçici barınma alanı sağlayacak olan yüzer evler projesi sergileniyor. Galeri Arter’in giriş katında yer alan ve ‘’Suda Umut’’ (Hope on Water) adını taşıyan videoda İstanbul’da bir deprem anında insanların nerede barınacağı sorusuna bir yanıt aranıyor.

Videoda da vurgulandığı üzere; İstanbul depreminde yaklaşık 2 milyon kişinin evsiz kalabileceği gerçeği ortadayken 2010 yılında İstanbul’da belirlenen 477 toplanma alanının büyük bir kısmı ne yazık ki konut veya AVM projelerine dönüştürüldüğü için bugün yalnızca 97’si gerçek anlamda toplanma alanı olarak kullanılabilir durumda. ‘’Suda Umut’’ projesi işte bu tablodan yola çıkarak Haliç bölgesinde geçici bir barınma senaryosu ortaya koyuyor. İstanbul depremi üzerine yürütülmekte olan bir araştırmadan alınan sonuçlara göre Haliç’in depremden en fazla etkilenecek bölgelerden biri olmakla beraber, tsunami açısından güvenilir bir alan olmasından ve de deprem sonrası ulaşım ve lojistik açıdan denizyolunun daha tercih edilebilir olmasından hareketle geçici barınma birimlerinin bu bölgede yer alması planlandı. Projede görev alan öğrenciler altı hafta boyunca barınma ünitelerinin tasarımı konusunda araştırma yaptılar. Bu süreçte aynı zamanda Haliç bölgesi sosyal yaşam, altyapı, enerji, malzeme –yapı ve lojistik açısından analiz edildi. Haliç’i fiziki ve sosyal çeşitlilik barındıran yapısı doğrultusunda altı bölge belirlendi. Farklı disiplinlerden altı ekip oluşturuldu ve her bir ekip bir bölgeyi daha detaylı çalışmaya başladı. Ekipler ilgili bölgelerin sosyolojik ve fiziksel envanterini çıkardılar ve ders sonunda master planından tasarımına tüm süreçleriyle altı farklı tipte yüzer barınma ünitesi geliştirdiler. Serginin ikinci bölümünde öğrencilerin bu çalışmalarını görmek mümkün.

Serginin son bölümünde de SO? Mimarlik tarafından tasarlanan prototip bir yüzen yapıyı görmek mümkün. Gerçek boyutlu prototip ise Sütlüce’deki Rahmi M.Koç Müzesi’nde yüzerken ziyaret edilebilecek. 4-6 insanın içinde barınabileceği katlanabilir yüzer bir yapı olarak geliştirilen bu prototip deprem sonrası hayatta kalabilenler için bir barınma önerisi sunuyor.

Tasarım ile biyoloji buluştu; yosun sanata dönüştü

İstanbul Tasarım Bienali’nde yine Arter’deki Dünya Okulu’nda izleyicilerle buluşan bir diğer dikkat çekici proje Atelier Auma / Luma Arles ve Tasarım Bienali ortak prodüksiyonu olan ‘’Alg Patlaması’’.

Deniz yosunlarının besin kaynağı, biyomalzeme ve biyoyakıt hammaddesi olarak gezegenimiz için önemine dikkat çeken bu projede Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Berat Haznedaroğlu’nun yürücütülüğündeki İstanbul Mikroyosun Biyoteknolojileri Araştırma ve Geliştirme Birimi’nin de imzası bulunuyor. Tasarım ile biyolojinin iç içe geçtiği bu sıra dışı projede yosunlardan elde edilen biyopolimerler üç boyutlu yazıcıların yardımı ve tasarımcıların hünerli ellerinde bardaktan yemek karafına ve nargileye kadar farklı objelere dönüşüyor.

Jan Boelen’in küratörlüğünü üstlendiği 4. Tasarım Bienali, yaratıcı üretimi, sürdürülebilir işbirliklerini ve sosyal bağlar kurmayı cesaretlendiren bir dizi dinamik öğrenme formatı önererek kendini gösteriyor. Tasarım, eğitim ve tasarım eğitimi hakkında cevaplar sunmaktan ziyade soruları gündeme getiriyor. Bu zihin jimnastiğine katılmak isteyenleri Bienal’de iklim değişikliğinden doğal afetlere gezegenimizin güncel sorunlarına eğilen pek çok farklı iş bekliyor.

Share